REŞAD KASIMOV
Nereden nereye? Bir zamanlar Türkiye ve diğer yakın komşularımızın Şampiyonlar Ligi'nde oynayan takımlarının maçlarını izler, onların galibiyetlerine sevinir, mağlubiyetlerine üzülürdük. Kendi aramızda sohbet ederken kulüplerimizi onların temsilcileriyle karşılaştırırdık. Şimdi ise tam tersi... Türkiye medyası "Karabağ"ın başarılarını öne çıkarıyor, az bütçeyle büyük başarı elde etmenin formülünü Ağdamlılardan öğrenmeyi teklif ediyor. Ukrayna basını, temsilcisi olmadığı devlerin yarışında Gurban Gurbanov'un takımının zaferini manşetlere taşıyor. Ve Gurban hocaya "demir adam" diye hitap ediyorlar.
Dün gece tüm Avrupa'da adından söz ettiren "Karabağ"ın "Benfica"yı nasıl hayal kırıklığına uğrattığını yazmak istemiyorum. Oyunu belki de tüm Azerbaycan ekran karşısında izledi. İzleyemeyenler ise en azından karşılaşmanın geniş özetini seyretti. Adım gibi eminim ki, Vangelis Pavlidis 16. dakikada skor arasındaki farkı 2 topa çıkardığında çoğu kişi Ağdamlıların büyük bir skorla mağlup olacağını düşünüyordu. Ancak ne Gurban Gurbanov ne de takımı erken gollerden "pes etmedi". Aksine, sanki yenen iki gol "süvarileri" daha cesur olmaya zorladı. Futbolcuların "ikinci nefesi" açıldı. Zubir en iyi zamanlarını hatırlattı, "Kolombiya tankı" Medina rakibin savunmacılarına göz açtırmadı, Bahlul ayak koyması gereken yere baş koydu. Yeni transferlerden Pedro Bikalyo UEFA'nın versiyonuna göre maçın en iyisi seçildiyse, Kamilo Duran bir gol, bir asist ile galibiyette önemli pay sahiplerinden biri oldu.
"Karabağ" Portekiz'de kazandığı galibiyetle hem de "demiştim, Şampiyonlar Ligi'ne forvet transfer etmeden gitmek başını cellat kütüğüne koymaya benziyor" diyenlere layıkıyla cevap verdi. Gurban Gurbanov takımına, emrinde olan futbolculara güvendi, kendi antrenörlük becerisine inandı, yardımcılarına bel bağladı. Lüzumsuz harcamalardan kaçınmak için lüzum gördüklerini kadroya dahil etti.
Futbol göründüğü kadar basit bir oyun değil. Aysbergin görünmeyen kısmı gibi, futbolun da görünmeyen tarafları, çok ince nüansları var. Ki, bunu da Gurban hoca çok iyi anlıyor. Evvela, Azerbaycan'a çok seviyeli lejyoner getirmek çok zordur. Ülke şampiyonasının maçlarının bazı istisnalar olmak şartıyla boş tribünler önünde geçirilmesi, Avrupa futboluna henüz tam entegre olmaması ve en önemlisi maliyenin az olması tanınmış lejyonerler için Azerbaycan'ı ilginç kılmıyor. Farz edelim ki, birini bir şekilde yüksek maaşla kulübe davet etmek mümkün. Bu neyi değiştirecek? En fazla takım içinde dengesizlik yaratacak ki, Gurbanov da bunu iyi anlıyor. O nedenle baş antrenör "Karabağ"ı bireyler üzerine kurulan değil, sistem takımı olarak görmek istiyor ve bunu da başarıyor.
Olabilir ki, sonraki maçlarda "Karabağ" aynı kahramanlığı tekrarlamayacak, dünyanın en muteber turnuvasında galibiyet yüzüne hasret kalacak. Olsun, Azerbaycan gibi futbol ülkesi olmayan bir ülkenin temsilcisinin Şampiyonlar Ligi'nin ana aşamasına galibiyetle başlaması, tüm dünyayı "Karabağ"dan konuşturması başlı başına bir tarihtir. O nedenle, beyler, bu galibiyetten keyif alıp, sonraki maça kadar başarının tadını çıkarmak gerekiyor. Bize heyecanlı, sonunda sevinç getiren 90 dakikayı yaşatanlara ise büyük teşekkürler.