ABD takımı, Ryder Cup'ın son gününe açık favori statüsünü kaybetmiş bir şekilde çıktı. Ev sahibi ekip, ilk iki günde yapılan dört oturumun tamamında mağlup olmuştu ve bireysel düellolara kadar Avrupa takımı zafer için mümkün olan 12 puanın sadece üçünü toplamalıydı. Kağıt üzerinde kolay görünen bu görev, Amerikalılar sonuna kadar savaşıp her puana tutundukları için Avrupalılar için beklenenden daha zor oldu.
Norveçli Viktor Hovland sakatlık nedeniyle kendi oyununa çıkamadı ve organizatörler Harris English ile olan maçı berabere olarak kaydettiler. Turnuvanın kaderini bir süre belirsiz tutan da bu yarım puandı.
Günün en dramatik karşılaşması ise Bryson DeChambeau ile Matt Fitzpatrick arasında yaşandı. İngiliz oyuncu ilk yedi çukurda beş puan toplayarak rakibini neredeyse sahadan sildi. Ancak DeChambeau pes etmedi, oyunun gidişatını değiştirdi ve sonunda düelloyu berabere bitirmeyi başardı. Aslında bu oyun bütün günün gidişatını yansıtıyordu: neredeyse her karşılaşma son çukurda çözülüyordu ve en çok kaydedilen sonuç "1 up" idi.
Genel manzaradan sadece Xander Schauffele'nin oyunu sıyrıldı - Jon Rahm'a karşı 4&3'lük bir galibiyet elde etti. Diğer maçlarda ise Amerikalılar üstünlük elde etseler de bu fark büyük değildi. Hatta bu turnuvada başarısız bir performans sergileyen Scottie Scheffler bile Rory McIlroy'u minimal bir farkla mağlup etmeyi başardı.
Avrupa takımının deplasmanda elde ettiği zaferin ana garantörü Ludvig Åberg oldu - tek kişisel zaferi o kazandı. Ancak takım uzun süre 13,5 puanda "takılıp" kaldı. Kurallar Avrupa'nın unvanı korumak için 14 puan toplamasını yeterli görse de oyuncular bunun tam bir zafer olarak kabul edilmeyeceğini iyi biliyorlardı.
Sadece son dört karşılaşmada konuklar üç beraberlik daha koparabildiler ve sonunda skoru 15 puana çıkardılar. Bu, Avrupa takımına deplasmanda tarihi bir zafer kazandırdı. Tüm oyuncular tebriği hak ediyor, ancak özellikle Rory McIlroy - çünkü bu sezon onun kariyerinin en başarılısı olarak kabul ediliyor.